Merhaba nasılsın? Umarım iyisindir. Bu blogum da sizlere her geçen gün artan Kadınlara Karşı Yapılan Şiddete artık bir dur demeye geliyoruz. Sosyolog arkadaşım Tuğçe'nin Kadınlara Karşı Şiddet Başlığı altında yazmış olduğu yazıyı sizlerle paylaşıyoruz;
Kadına Karşı Şiddet
Gün geçmiyor ki
televizyonlarda, gazetelerde kadına karşı şiddet haberine rastlamayalım. Bunları
gördükçe hepimiz içten içe öfkeleniyoruz ve içimiz kan ağlıyor. Hele gördüğümüz
ölüm haberleri... Artık öldürmek eylemi o kadar kolay bir hâl almış ki sinek
öldürür gibi insanlar öldürülüyor. İnsanlar diyoruz çünkü elbette sadece
kadınlar öldürülmüyor ancak bizim değineceğimiz nokta bize en çok neden
sorusunu sorduran ve en çok göze batan kadına karşı şiddet ve kadın ölüm
haberleri. Yıllardan beri var olan bu durum artık daha fazla göze batar hale
geldi çünkü teknoloji devrinde yaşıyoruz. Ve bu sadece ülkemizde değil tüm
dünyada görülen bir durum ne yazık ki. Peki şiddet nedir ve nelere şiddet
diyebiliriz?
Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi
Bildirgesinin birinci maddesinde, kadınlara yönelik şiddet, "ister
kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya
psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir
eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlamaya veya keyfi olarak
özgürlükten yoksun bırakma" şeklinde tanımlanıyor. Bu tanımdan da
görüleceği üzere şiddet sadece fiziksel değildir ve birçok çeşidi vardır.
Özellikle psikolojik şiddet çok sinsidir ve kendini kolay kolay belli etmez.
Kişiye edilen hakaretler, küçümseyici tavırlar, kıskançlık öne sürülerek
kişinin hayatına getirilen kısıtlamalar karşımızdaki kişinin değişebileceğine
olan inancımız sayesinde hep bir döngü halinde önümüze gelir. Kişi kendini
küçük hediyelerle belki de güzel sözlerle hatta duygu sömürüsüyle affettirir ve
bir şiddet döngüsü başlatmış oluruz. Halbuki ne yazıktır bunlar fiziksel
şiddetin önünü açan davranışlardır. Özellikle çağımızda gençlerin flört
dönemlerinde birbirleri üzerinde baskı kurdukları, birbirlerinin hayatlarını
yaşanmaz hale getirdiklerini ve bunun adına sevgi dediklerini gördükçe insan
daha bir tedirgin oluyor ve kendini tüm bu durumlar karşısında sorumlu
hissediyor. Bilinçlendirmek şu an yapacağımız en doğru ve yerinde bir
davranıştır.
Kadına şiddetin birçok nedeni var ancak dikkate değer bir
kavram olarak ekonomik özgürlüğü ele alabiliriz. Eskiden kadınlar ekonomik
olarak eşlerine bağlıydı ve aile yaşamı daha farklıydı. Günümüzde kadınlar da
erkekler kadar eğitim hakkına sahip bireyler haline geldi ve kadınlar da
haklarının farkında , kariyer sahibi ve bilinçli bireyler oldular. Ayakları
yere basan kadın lafını hepimiz duymuşuzdur mutlaka. Artık günümüzde yıllardan
beri bir döngü haline gelen ataerkil düzen kadınlar tarafından sorgulanmakta ve
değiştirilmek istenmektedir. Yıllardan beri var olan feminizm hareketi arka
plana atılan, haklarından mahsur bırakılan, ezilen ve cam tavanlarla engellenmeye
çalışılan kadınlar için mücadele veriyor. Kadınların bir vatandaş olarak bile
görülmediği, oy hakkına sahip olamadığı dönemlerde kadınlara seçme ve seçilme
hakkının kazandırılmasını sağlamıştır. Türkiye’ de feminizm hareketi
öncülerinden Halide Edib Adıvar ve Nezihe
Muhiddin' i örnek verebiliriz. Onlar da Türkiye’ de kadın hakları için mücadele
vermiş, her ne kadar bu mücadele göz ardı edilmek istense de Türkiye’ de
kadınların seçme ve seçilme hakkına sahip olmalarını sağlamışlardır. Ancak ne
yazık ki hala dünyanın birçok yerinde mücadeleler devam ediyor.
Kadın birçok toplumda alanı evle sınırlandırılan, yemek
yapan, çocuk bakan , ev temizleyen birey olarak görülüyor. Daha çocukluktan
başlayarak toplumsal cinsiyet rolleri bize toplum tarafından öğretiliyor. Erkek
çocukları hep pohpohlanıyor, gece dışarı çıkmasına izin veriliyor, yatağını
annesi topluyor, yemeğini önüne annesi koyuyor. Kısacası erkek çocuğunun hep
sırtı sıvazlanıyor. Kız çocuğu gece çıkamaz, izinsiz bir yere gidemez çünkü kız
çocuğu hep hata yapma olasılığı yüksek ve korunması gereken birey olarak
görülüyor. Eğer kız çocuğu bu davranışları sergilerse normlardan bir sapma
olarak görülür. Sonra mahalle baskısı dediğimiz şey ortaya çıkar ve bunu
gururuna yediremeyen anne baba kız çocuğunu eve tıkar. İşte bu şekilde erkek egemen toplum
yapısı yeniden üretilir. Sonucunda pohpohlanan
erkek çocuğu evlendiğinde karısından itaat ve hizmet bekler. Karşısındaki
kadın onu memnun etmek için didinir ama bir türlü memnun edemez. Gerek
psikolojik gerekse fiziksel şiddete maruz kalır. Ama susar. Çünkü zamanında
susması istendi. Korkar çünkü zamanında korkması öğretildi. Kanayan yarasını sarmaya çalışır ama saramaz
çünkü zamanında ayakları üstünde durması değil eğilmesi öğretildi. Eğer biraz
güçlüyse ve dayanamazsa boşanmak ister , bunu gururuna yediremeyen ve namus
meselesi haline getiren kocası tarafından öldürülür. Çünkü zamanında namusun
gerçek tanımını öğrenmedi. Namusu korumak sevgi ve şefkatle olur, öldürerek
kirli ellerine bulaşan o temiz kan onu temizlemez, koruyamadığı namusun izi
olarak orada kalır.
Kadınlara karşı şiddetin gün gittikçe artması bizleri aşırı derecede mutsuz etmektedir.. Lütfen artık bir dur diyelim. Bunu hep beraber başarabiliriz. Sosyologumuzun Instagram sayfası: Sosyoloji Günlüğüm
Bu blogu bizlerle paylaşan arkadaşım olan Tuğçe'ye çok teşekkür ediyorum. Şuan 3. sınıfta seneye mezun oluyor. Umarım alanında çok başarılı yerlere gelirsin. Çok iyi bir sosyolog ve çok iyi bir arkadaşsın. İyi ki tanışmışız ve iyi ki varsın. Instagram sayfası: sosyoloji.gunluk
Eğer aklınızda takılan sorular varsa bizlere aşağıdan yorum yaparak veya sosyal medya hesaplarımızdan bizlere ulaşabilirsiniz.
Instagram: sosyoloji.gunluk
Instagram: emre432altinay
Hiç yorum yok